Bumerang - Yazarkafe

27 Eylül 2017 Çarşamba

DOLAP YENİLEME


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 
Bismillahirrahmanirrahim......





























Belki yirmi senelik lacivert renkli, cam dolabı boyayarak yeniledim salonda yerini aldı bile, çok ta güzel oldu . 







Dolabı yenilerken  Rıch Multi Surface Alacatı boya ve aynı boyanın yarı mat cilasını kullandım, fırça olarakta her   nalburda bulabileceğiniz ince fırça kullandım . Boya kokusuz ve çok kolay uygulanıyor. İlk katı boyayı biraz sulandırarak astar olarak attım onun üzerine de dolabın rengi kapanana kadar boyadım. Boya katlarının tamamen kurumasını bekledim ki daha iyi sonuç alabileyim. En son kata da cilayı sürdüm ve harika bir sonuç elde ettim . Yalnız camlara boya sürülmesin diye çektiğim bantı çıkarmak beni çok yordu bantın yapışkan bölümü camda kaldı belki  camı temizlemek için tüm dolabı boyamaktan daha fazla emek ve zaman harcadım. Bu da bana tedcrübe oldu  demek ki bant çekmek pek akıl karı değil. 

Sizde evde atılacak derecede kötüleşmiş mobilyalarınızı birkaç küçük dokunuşla yenileyip tekrar kullanabilirsiniz. Şimdiden kolay gelsin ....

26 Eylül 2017 Salı

GHEE,CLARIFIED ..... SADE YAĞ YAPIMI




بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 
Bismillahirrahmanirrahim......





















Sade yağ mucizevi bir yağ yüzyıllardır dünyanın çeşitli yerlerinde ve anadolumuz da kullanılan ama şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş şifa kaynağı muhteşem bir lezzet. 






















Hindistanda Ghee denilen ve ilaç olarak ta kullanılan avrupa da clarified denilen anadoluda da sade yağ denilen oralarda hala çok sık kullanılmasına ve marketlerden bile temin edilebilmesine rağmen bizde sadece urfa bölgemizde kaldı desek yeridir.




Sade yağ Osmanlı Saray Mutfağında da sık kullanılıyor ve revgan-i sade deniliyor. Bu dönemde sade yağ saray mutfağı için Mustafapaşa Ürgüp’den getiriliyor .











Aslın da sade yağ ihtiyaçtan doğmuştur içinde ayran ve süt kalıntıları olan tereyağı çabuk bozulur ve muhafaze edilmesi sorun teşkil edince insanlarda bu tereyağını içindeki % 85 olan yağ oranı eritilip içindeki süt ve ayran kalıntılarından ayrıştırılıp sade yağa dönüştürüp yağ oranı % 99'a kadar çıkartıyor böylece sade yağın yanma derecesi 240 °C oluyor Ghee kolay bozulmadığı için buzdolabına koymaya gerek kalmıyor. Bir sene kadar böyle saklayabiliyor. 


SADE YAĞIN FAYDALARI 

Oda sıcaklığında katıdır ancak vücut sıcaklığında erir. Yani vücuda girince kolaylıkla erime özelliği gösterir. Sade yağ içindeki kazein ayrıştırıldığı için süt ürünlerine alerjisi olanlarda rahatlıkla tüketebilinir. Gheede yağda eriyen A ve E vitaminlerince zengindir, K2 ve CLA gibi antioksidanlar içerir. Mide asidi salgısını dengeler. Böylece sindirim süreci daha sağlıklı olur. 

Sade yağ hafızayı ve direnci arttırdığı, cildi beslediği, hastalıklara karşı vücudu koruduğu belirtilir. Ayrıca ayak ve el çatlaklarına karşı krem gibi sürülebilir.


Sade yağın yapılışına geçelim; 



Tereyağını tenceremize alıyoruz kısık ateşte erimeye başladıkça üzerinde köpükler oluşmaya başlıyor bu köpükleri sürekli tamamen bitene kadar alıyoruz ve dibine de parçacıklar çöküyor işte tereyağının bozulması ve sağlıksız olan kısımları bunlar, yağın tamamen temizlenmesi bir saati buluyor. 











Elde ettiğim bu saf yağı muhafaza edeceğimiz kaplara alıyoruz ilk önce sıvı olan bu yağ daha sonra donup boza kıvamına geliyor bu yağı oda sıcaklığında güneş almayan bir yerde muhafaza ediyoruz. 
Ben yaptığım yağı çok beğendim özellikle tereyağdan vazgeçemediğimiz pilavlar, baklavalar ve çorbalar için ideal ama yapımı uğraştırıcı bende hazır almaya karar verdim araştırdım Urfa'da birkaç tane önerilen firmaya ulaştım.  


Sağolsun bu sorunumuda Sevgi Abla halletti Urfa'ya bayram ziyareti için gittiğinde bana sade yağ ve urfa peyniri getirdi yerinden almak daha başka tabi hiç olmazsa bildiği güvendiği yerden alıyor insan. 



ŞEFTALİLİ TART PASTA GÖRÜNÜŞÜ VE LEZZETİYLE HARİKA


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 
Bismillahirrahmanirrahim......



Bayadır paylaşımda bulunamıyorum Yusuf'umun okulu açıldı koşturmaca derken bloğu ihmal ettim bu aralar ama bunu telefi edecek bir tarifle geldim sizlere. Şeftali sezonu bitmeden kolay mı kolay lezzetli mi lezzetli şeftalili tart pastanın tarifini paylaşacağım.

KEK MALZEMELERİ


  • 2 yumurta
  • 2 kahve fincanı toz şeker
  • 1 kahve fincanı süt
  • 1 kahve fincanı sıvı yağ
  • 3 kahve fincanı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • Yarım  paket vanilya
KREMA MALZEMELERİ

  • 100 ml. süt
  • 100 ml. süt krema(yarım kutu)
  • 1 paket krem şanti
  • yarım paket vanilya 
ÜZERİ İÇİN MALZEME

  • 2-3 adet şeftali
  • 2 tatlı kaşığı  mısır nişastası  
  • 2 çay bardağı şeftali suyu 
  • 2 kesme şeker





YAPILIŞI

Yumurta ve toz şekeri mikserle çırpın, sıvı yağı ve sütü ekleyerek tekrar çırpın son olarak un, kabartma tozu,vanilyayı eleyerek karışıma ekleyin ve tel çırpıcı ile karıştırın.


Tereyağ ile yağlanmış tart kalıbınıza karışımı boşaltın.


Önceden 150 derece ısıtılmış fırında 20-25 dakika kadar pişirin. (Keki fazla kızarmamasına özen gösteriyoruz.)

Kreması için tüm malzemesi soğuk olarak mikserle çırpıyoruz. Ben genelde böyle tart ve turtalara çok güzel bir pasta kremam var onu yapıyorum ama bu sefer kremayı  pişirme ve soğutma zamanım olmadığı için  bu kremayı tercih ettim inanın buda çok lezzetli oldu tadı aynı pastanedeki kremalar gibi bana da alternatif hızlı bir secenek oldu.  


Pişen tart keki soğuduktan sonra kalıbından çıkarıp servis tabağına alıyoruz  orasına çırptığınız kremayla dolduruyoruz. 




Şeftalileri kabuklarını soymadan ince bir şekilde dilimleyip kremanın üzerine yerleştirin.  



Tart jöle içinde şeftali suyunun içine nişastayı ve şekeri ekleyip, koyulaşıncaya kadar pişirip hafif ılıyınca meyvelerin üzerine bir fırçayla sürüyoruz.

Buzdolabında 2-3 saat dinlendirip,servis yapın. Afiyet olsun....

14 Eylül 2017 Perşembe

eliflivakitler

    BLOG AÇMA MACERAM.....


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 
Bismillahirrahmanirrahim......

Her şey kabaran banyo kapısını boyamak istememle başladı. Bilgisayarda bu konu hakkında gezinirken bir blogerrin boyama ve mobilya yenileme ile ilgili yazıları dikkatimi çekti derken bloğunu nasıl kurduğu ile ilgi yazıyı okudum o güne kadar ne blog nede bloggerlık hakkında bilgim vardı ertesi gün bir bakmışım bloğum olmuş... Tabi bilmiyorum neyin nesi tekrar blog aç deseler açamam.

İsim koyma aşamasında değişik isimler düşündük blogum için bu blogun ismi beni yansıtmalıydı ve eliflivakitler olmasına karar verdik ve başladım her şeyle ilgili yazmaya birde yazıların altında paylaşın ibaresi var yazdıklarımı da rastgele facebookta paylaşıyorum.... İlerleyen günlerde tebrik telefonları kutlamalar ben daha ne yaptığımın farkında bile değilim. Bloğun hayırlı olsunlar, nereden aklına geldi bu diyenler velhasıl baya motive oldum o hızla kurduğum ilk ay 22 paylaşımda bulunmuşum ne aklıma gelirse yazıyorum yada arkadaşlar eş dost öneriyor Elif baklavada paylaş, senin helvanda güzel olur onu da paylaş, annem dolma saralım kızım onu da yaz derken bloggerlıkta dördüncü senemizi doldurduk...
İyi de oldu benim için, içimdeki yazma cevherini çıkardı yaptığım bir yemeği paylaştım, tatilde yaşadıklarımı, sık sık yemek yediğimiz yeri yada gittiğim bir müzeyi paylaştım sizlerlerle bir nevi günlük oldu nede olsa benim yaşanmışlıklarımdı...




Bu blog çok renkli olan kişiliğimin sevdiğim bütün renkleri üzerinde barındıran bir palet oldu benim için paylaştığım yazılarımda resimlerim ...




Bence İnsanların bir uğraşları olmalı bir hobileri olmalı yaparken sevecekleri ve zihinlerini meşgul edecek bir sey gerçi benim birden çok ama kişilikle alakalı benim gibi çok yönlü bir kişilikseniz birden çok ilgi alanınız oluyor. 
















Bu büyük şehir hayatının sıkıntı ve sitresine kendimce böyle cephe aldım herhalde çevremdeki çoğu insan gibi depresyon illeti altında ezilip kalırdım yoksa ben yorgunlukta olsa birşeyle uğraşmayı tecih ettim ve nacizane bildiğim şeyleri birileriyle paylaşmak yada onlarla yazarak hasbihal etmek çok mutlu etti beni çevremdeki bazı insanların ne uğraşıyorsun, bu kadar işin arasında yoruluyorsun söylemleri arasında bu uğraş beni yormadı yazmak yaşam arasında adeta bir mola oldu benim için .


Bundan sonra Allah izin verdikçe yazmaya ve sizlerle paylaşımlar da bulunmaya devam edeceğim her zaman beni destekleyen ve arkamda olan aileme ve özellikle anneme teşekkürlerimi sunuyorum..
Beni her zaman ''Sen yaparsın anne.'' diye destekleyen, pıtırcığım küçük oğlağım Yusuf'umu da unutmadım tabi, sizleri çok seviyorum.

13 Eylül 2017 Çarşamba

PİNE CONES JAM RECİPE, ÇAM KOZALAĞI REÇELİ YAPILIŞI .... MUCİZEVİ İKSİR ....ŞİFA DEPOSU... ( ÇAM PEKMEZİ, ÇAM BALI)

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 
                      Bismillahirrahmanirrahim......


Tatildi bayramdı derken bir koşturmaca yirmi dört saat yetmiyor artık bana günlerimi uzatsak acaba ?


Bu arada son bahar geldi okulların açılmasıyla birlikte gelsin hastalıklar  ateşler, hapşırmalar, pıksırmalara bir nebze derman olacak şifa deposu olan kozalak reçelinin tarifini paylaşacağım sizlerle. İlk olarak televizyonda duyduğum kozalak reçelini aslında mayıs ayı sonunda henüz kozalaklar oluşmadan yapmak gerekirmiş ama internette yaptığım taramalarda Anadolu genelinde yapılan tariflerde ya yeşil kozalaklardan yada daha yaşlı kozalaklardan yapıldığını gördüm bende topladığım bu iki çeşitten yaptım seneye mayıs ayında da nasipse körpe olmamış kozalaklardan yaparız inşallah.

Reçel yapımına kozalak toplamakla başladım ama ağaçlar çok yüksek ve yeşil kozalaklara da ulaşmak çok zor uzun uğraşlardan  sonra düşe kalka bir körpe ağaç buldum yirmi kadar çok yeşil yirmi kadar da yeni olmuş kozalak topladım. 


Yapımı oldukça zahmetli ortalama pişirme aşamasından şişelere koyana kadar bir dört saatimi aldı ve elde ettiğim reçel oldukça azdı bende küçük şişelere koyup tadımlık şifa niyetine yaptığım bu ilk postayı dağıttım ve ikinci reçeller için kozalak arayışlarına başladım. 


Reçeli tadanlardan çok olumlu dönüşler oldu, reçelin tadını çok sevdiler hatta aynı çam balı diyenler oldu sahte bal yapanlar duymasın bu reçeli yapıp çam balı diye satabilirler. 










Kozalak reçeli, kozalak balı, kozalak pekmezi artık siz hangi adı derseniz biraz ondan bahsedeyim sizlere. 2000 yıllık bir geçmişi olan bu reçel Rusya'da ve uzak doğu tıppında yüzyıllardır sağlık ve güzellik için kullanılıyormuş bizde de çam ağaçlarıyla bezenmiş Bolu ilimizde yapımı oldukça yaygınmış.Solunum yolları hastalıklarına öksürük, astım, koah, bronşit tedavisinde kullanıldığı gibi balgam sökücü olarak nezle, grip ve diğer bulaşıcı hastalıklar da, depresyon tedavisinde ve vücudumuzu gençleştirmek gibi birçok faydası varmış. Ayrıca çağımızın zehri sigara kullananlar içinde bu zehrin zararlarını azaltıcı etkisi bulunuyormuş. 

Kozalak reçelini kullanmak için hasta olmanıza da gerek yok kullanıldığınız da cildinizi gençleştiriyor, vücudunuzun direncini arttırıp nezle, grip ve diğer bulaşıcı hastalıklara yakalanmadan koca bir kışı hastalıksız geçirmenizi sağlıyor.

Kozalak reçelinin kullanımı çok kolay ve lezzetli öğle tadı kötü ilaçlar gibi de değil isterseniz sabah aç karna bir yemek kaşığı yiyebilirsiniz, kahvaltılarda ailecek tüketebilir yada bir fincan çayınıza ekleyip afiyetle içebilirsiniz. 









KOZALAK REÇELİNİN YAPIMI 


MALZEMELER 
  • 20 adet kozalak 
  • limon tuzu
  • su
  • 5 bardak şeker
YAPILIŞI 






Kozalakları çok güzel ilk önce soğuk suyla daha sonra kaynar suyla yıkıyorsunuz.



















Yıkadığınız kozalakları tencerenize alıyorsunuz.(Sıcak suyla yıkanan kozalaklar reçineleri sayesinde yapış yapış oldu bir maşa yardımıyla tencereye alabilirsiniz.)

Üzerinin aşana kadar su ekliyorsunuz. Ben kozalakların üzeri kapandıktan sonra bir o kadar daha su ekledim.

Bir saat kadar kaynattım ve bu suyu beyaz bir tülbent yardımıyla süzdüm.

Süzdüğüm suyu bardakla ölçerek tencereye tekrar aldım. Beş bardak su oldu beş bardak şeker ekledim yani bire bir ölçü yaptım.






Kozalakları tekrar içine ekleyerek şurubu kaynatmaya başladım. Kıvam alan reçelin içine bir çay kaşığı limon tuzu ekleyerek bir on dakika daha kaynattım.(Bu aşamada limon tuzu yerine yarım limon da ekleyebilirsiniz ama reçelde kristalleşme yaptığı için limon tuzunu tavsiye etmiyorum.)



Kıvam biraz daha cıvık olabilirdi aslında ben kapatırken normal reçel kıvamındaydı içindeki reçineden olsa gerek soğuyunca bal kıvamını aldı. 
Henüz reçel sıcakken bir kozalağı kavanozun içine koyup üzerine reçel ekleyip sıkıca kapatıyoruz. (Kavanozun içine koyduğumuz kozalak reçele durdukça özünü bıraksın diye istemezseniz koymayabilirsiniz.)

Afiyet şifa olsun....

12 Eylül 2017 Salı

ÇAM KOZALAĞINDAN YOĞURT MAYALAYALIM


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 



                      Bismillahirrahmanirrahim...... 
Eliflivakitlerde yeni bir yoğurt tarifi daha paylaşacağım sizlerle. Bu mayalama Anadoluda yüzyıllardır uygulanan bir yöntem özellikle Eskişehir ilimizin bazı köylerinde çok meşhurmuş çam kozalağını tercih etmelerinin nedenlerinden biri öncelikle yoğurdun doğal olması geç bozulması ve çamın kendine has aromasıyla da yemesi çok lezzetli ve bu yoğurtla yapılan ayranın da ferahlatıcı olmasıymış.



Bende Şifali Çam Kozalağı Reçeli yapmak için hazır elimde kozalaklar varken çoktandır yapmak istediğim yoğurdu deneyip sizinle paylaştım. 
Kurumuş kozalaklardan yoğurt mayalayabilirmişsiniz ama yeşil olanlardan daha çok verim alabilirmişsiniz bendeki kozalaklar da yeşildi zaten.
Bundan sonrası bildiğimiz yoğurt mayalama .







MALZEMELER

  • 500 ml süt
  • Bir küçük kozalak

YAPILIŞI




Çam kozalağını güzelce sıcak suyla yıkayın.










Sütü mayalanma ısısına getirin.


Çam kozalağınızı kabınıza koyun üzerine sütünüzü döküp, mayalanması için kaldırın.(Ortalama bir kozalakla 1 ila 3 kilo sütü mayalayabilirsiniz.)
Ben mayalanma aşamasında fırına kaldırıyorum siz isterseniz kabınızı sarıpta mayalaya bilirsiniz.
Bu şekilde ortalama bir gece bekletiyoruz. ( Ben akşam sekiz de yaptım sabah yedide açtım.)
Sabah açtığımız da oldukça kıvamlı bir yoğurtla karşılaşıyorsunuz.
Yoğurdunuzu buzdolabına kaldırıp en az 2 saat sonra tüketebilirsiniz.


Benim yoğurdum çok güzel tuttu zannedersem çamın içindeki reçine kıvam konusunda yardımcı oluyor. Lezzeti de oldukça güzel, ben denemek için yarım kiloluk bir kavanoza yaptığım için aroması biraz fazla geçmiş yoğurda ama süt miktarı fazla olsa lezzet dahada oturacak yada ayran yaptığınızda daha nefis bir tat elde edeceksiniz. . Siz de doğal yoldan maya bulamayacağınız bir yerdeyseniz yakınlarda da bir çam ağacı varsa bakkaldan aldığınız hazır yoğurt yerine çam kozalağıyla mayalamanızı öneririm. Bence denemeye değer, güzel aromatik bir yoğurt oldu. Sağlıkla afiyetle inşallah.

11 Ağustos 2017 Cuma

GEZMELER GEZMELER CENNET GÖKÇEADA.... İMROZ....

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم 

                      Bismillahirrahmanirrahim...... 
Gökçeada'yla tanışmamız Birsen yengem sayesine oldu sağ olsun o ailemize girdikten sonra fırsat buldukça yaz tatillerinde gider olduk bu cennet adaya.






















Çanakkale ilimizin bir ilçesi ve enleri çok olan bir yer, sınırlarımızın en batısı yani buradan sonra toprağımız yok, Türkiye'nin en büyük adası halen 9000 vatandaşımız yaşamakta dokuz adet de köy mevcut, beş adet köyde halen Rum vatandaşlarımız yaşamakta bu adada Rumlar ve Türkler hoşgörü halinde dostça bir hayat sürmekte. Bu adada bulunan Dereköy Türkiye'nin en büyük köyü 1950 senesinde 2000 hane bulunmaktaymış bugün ise 150 haneye kadar düşmüş.
Ülkemizde güneşin en son battığı yerdir...

GÖKÇEADAYA NE ZAMAN VE NASIL GİDİLİR...



Gökçeada deniz sezonu ortalama iki ay kadar sürüyor adaya gitmek için Temmuz ve Ağustos ayları ideal. Arabalı gitmeyi öneririm çünkü ada çok büyük ve bakir koyları mevcut arabanızın bagajına şemsiyenizi atıp adanın uygun gördüğünüz her yerinden denize girmeniz mümkün.





BEŞ GÜNLÜK TADI DAMAĞIMIZDA KALAN TATİLİMİZ...
Tatilimiz doğduğundan beri neredeyse her sene tatili birlikte yaptığımız oğlumun kuzeni, kardeşi mavişimiz umut'umuzla beraber bu senede Reyhan dedemizin evine misafir gidiyoruz. Biz İstanbul'da yaşadığımız için arabayla ortalama 4,5 saat kadar süren yolculuktan sonra Kabatepe limanına ulaşıyoruz.

KABATEPE LİMANI








Bu sene internetten feribot biletleri alındığı için bizim gibi bileti almayanlar uzun kuyruklar beklemek zorunda kaldı ortalama dört saat kadar feribot bekledik .









Bizim oğlanlar deniz için yanıp tutuşuyor o kadar süre nasıl beklesinler limandaki cafe de bir şeyler içtikten sonra limanın hemen yanında Kabatepe orman parkı yazısını fark ettik biraz daha ilerleyince gördük ki bir tarafı orman bir tarafı deniz plajı olan çok güzel bir tesis bagajlardan çocukların deniz kıyafetlerini aldığımız gibi oğlanlar nihayet denize kavuştu, birkaç saat orada oyalandıktan sonra yaklaşan feribotu görmemizle deniz sefaları son buldu ve arabamıza döndük ve zar zor feribota bindik bizden sonra bir araba daha alabildi feribot oradan da bir saat on beş dakika kadar süren feribot yolculuğundan sonra Kuzu limanından karaya basıyoruz.

KUZU LİMANI

Feribottan adaya baktığımda sadece kurak kayalıklar görülüyor siz bu görüntüye bakıp ön yargılı davranmayın çünkü bu sadece adanın kabuğu bir meyve düşünün dışına bakıp içindeki lezzeti bilmek imkansızdır adanın da içine girdikçe bu cenneti keşfedeceksiniz.


Kuzu limanında fazla bir şey yok dediğim gibi sadece güzel bir plajı var havanın çok rüzgarlı olduğu bir gün geldik dalgalar adeta dövüyordu insanı feribot geldikçe de ekstra bir dalgalanma oluyordu ama bizim Yusuf'un o kadar hoşuna gitti ki dalgalarla boğuşmak, akşam olduğunda yorgunluktan erkenden uyuyu verdi.




GÖKÇE ADA MERKEZ ( Panaghia)


Adanında önceki adı olan İmroz rüzgarlı demek rüzgardan ve yüzlerce yıl önce insanlar korsanlardan korunmak için adanın yedi kilometre kadar içine yerleşim kurmuşlar , bizim misafir olacağımız yerde adanın merkezinde burada Belediye,bankalar, alışveriş yerleri mevcut. Benim adaya ilk gitmem yirmi sene kadar önceydi bu yirmi yılda çok şey değişti tabi ada da değişmiş eskiden her şey bulunmuyordu ada da bulunsa bile çok pahalı oluyordu şimdi merkezde bir sürü alışveriş yapabileceğimiz market kasap bulunuyor bu sevindirici tabi. Ben adanın her yerine gitmişimdir ama yazımda sadece bu sefer ki ziyaretim de gittiğim yerleri paylaşacağım sizlerle. Gökçe adanın merkezi pek büyük değil bir akşam da geziyorsunuz tabi gün içine bizim gibi yorulursanız bu zor oluyor..


Adanın merkezinde organik ve hediyelik ürünler alacağınız dükkanlar var size tavsiyem adaya gelmişken bal, kekik, zeytinyağı almanız. Özellikle balları çok güzel bizde her sene balımızı Eşelek köyünde ki arıcılardan temin ediyoruz...









Meydanda ki pastanelerden adanın karadudu ve keçi sütüyle yapılmış leziz dondurmalar dan yemek mümkün.
                                                                                         
Ayrıca meydandan adadaki Rum kardeşlerimizin önemli bayramlarda yaptığı bedemli kurabiyelerden almak da mümkün. Bir Türk pastanecinin rum arkadaşı Madam Efi 'den aldığı tarifle bu geleneksel kurabiyeyi yapmaya başladığı ve arkadaşının ismine ithafen EfiBadem kurabiyesi adıyla satışa sunmaktadır.

Bizde önce tadına baktık ve bu meşhur kurabiyeleri çok beğendik İstanbul'a gelirken de aldık ve hemencecik bitirince bizde yapmayı denedik ilerleyen günlerde tarifini sizinle paylaşacağım .
Ayrıca pazar günleri adanın hemen merkezinde sayılacak düzenli bir pazarı var buradan da sebze ve meyvelerden alabilirsiniz.

AYDINCIK KOYU (Kefalos)
Bir görseniz nasıl güzel altın gibi kumuyla adeta dev bir havuz çocuklar için güvenli, suyu içesiniz geliyor o kadar temiz bir karış kadar suda bile balıklar yüzüyor deniz sevmeyen Yusuf bile denizin anlamına burada vardı bence Gökçeadanın denizini görmeyen asla deniz gördüm demesin o kadar da iddalıyım. 

Aydıncık koyu ortalama 2,5 km plaja sahip ve burada Konaklamalı bir sörf eğitim tesisi bulunuyor. 

Bizim bildiğimiz sörf denince akla Alaçatı geliyor ama buranın dalga olmadan rüzgar olanağı olması artı olarak gösteriliyor ve uluslar arası mavi bayraklı bir plaj.

TUZ GÖLÜ

Hemen Aydıncık plajının yanında tuz gölü bulunuyor ada sakinlerinin ve özellikle serbest gezen koyunların ve keçilerin tuz ihtiyacını karşılayan göç mevsimlerinde flamingolar başta olmak üzere pelikan, yaban ördeği ve kaz gibi göçmen kuşlarında uğrak yeri olan tuz gölünün şifalı olduğu bilinen siyahımsı bir çamuru da mevcut, özellikle kükürt ve çeşitli mineraller ihtiva eden çamurun romatizma , kemik ve deri hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor.
Sahilde otururken göl tarafından gelen simsiyah insanları görmek mümkün tabi çamurlar kuruduktan sonra denize giripte bu siyah çamurlarını yıkıyorlar. Ben pek sevmedim bu çamuru biraz kokusu var sürmeyi pek tercih etmiyorum ama meraklısı çok gün boyu çamurlara bulanan insanları denizle tuz gölü arasında görmek mümkün.

KALEKÖY




Adada deniz kenarında tek yerleşim yeri burasıdır.1970'li yıllarda Kuzulimanı'na yeni iskele yapılıncaya kadar adanın ulaşımı buradan sağlanmış şimdilerde de balıkçı tekneleri, güzel lokantalar ve hediyelik eşyalar satan küçük dükkanlar mevcut gece hayatı bu ada da neredeyse sıfır bu adanın sessizliğini sadece kale köyde cafelerden yükselen canlı müzik sesleriyle bozuluyor. Bizde her geldiğimizde bir tur yaparız Kaleköyde bu seferde bizim afacanlar la gittik malum iki afacanla pek uzun sürmedi bu gezimiz.


LAZ KOYU


Laz koyu merkeze biraz uzak biz küçük bir ada turu yaptıktan sonra çam ormanlarını içinden çam havası alarak gittiğimiz bu kumsala kısa toprak bir yoldan ulaşılıyor ama ne yazık ki yüz kadar park yapmış araba gördüğümüzde gözlerimize inanamadık ben bütün ada da bu kadar araba görmedim nereden çıktı bu insanlar şaştık ve sadece fotoğraf çekerek denize girmeden buradan ayrıldık.

KAPIKAYA KOYU



Denizin dibindeki kapı gibi büyük ve düz kayalar olduğu için Kapıkaya denilmiş buraya biz gittiğimizde koskoca plajda on araba vardı ada böyle bir yer bazen öyle yerlere gidersiniz ki sadece siz olursunuz arabanızı görenler sizin bulunduğunuz yere gelmezler bizim gibi tenha yer arayanlar için biçilmiş kaftan. Burayı da çok sevdi bizim çocuklar . Adanın her yeri farklı bir deniz kimi kumsal kimi taşlı kimi çakıl isterseniz derin yeri tercih ederseniz isterseniz sığ havuz gibi nasıl severseniz oraya gidebilirsiniz.



Kapıkaya  koyuna gelirken araba park ettiğimiz yerde ilginç bir evle karşılaştık fotoğrafını çekmek için gittiğimde buranın ev değil muhtemelen içerler deki bir otelin müşterilerine bu koyda şezlong ve şemsiye hizmeti verdiği  çevrilmiş bir alan olduğunu gördüm. Uçağa binmek için kullanılan merdivenli kamyonun üzerine inşaa edilmiş dubleks prefabrik bir  yapı. . Çok ilginç değilmi ?
ZEYTİNLİKÖY BARAJ
Zeytinliköy Barajı
Dünyada kendi kendine tatlı su kaynakları yetebilen üç adadan biri.


Zeytinliköy barajı İçme, kullanma ve sulama için kullanılıyor ayrıca gölden balık avlamak ta mümkün . Ada da toplam 5 göl ve gölet var . Her yerden tatlı ve lezzetli su kaynakları fışkırıyor.











ZEYTINLİ RUM KÖYÜ (Ayatodori)



Ada da bulunan hala yaşam süren beş Rum köyünden biri özellikle yazın ve dini bayramlarda oldukça hareketli ada merkezinden sonra insanları yoğun görebileceğiniz bir köy burası ilk girişte taş yolları ve güzel taş evleriyle dikkat çekiyor .





Rum kökenli vatandaşlarımız içinde önemli bir yer burası Ruhani liderleri Fener Rum Patriği 1. Bartholomeos'un doğum yeridir ayrıca evi de bu köyde bulunmaktadır.

 

Tabi ki Zeytinli köye gelmemizin başlıca sebeplerin den çok güzel manzarası, dibek kahvesi ve sakızlı muhallebisiydi. Daha önceleri geldiğimiz de lezzetli dibek kahvesinden içtik tabi ki bu senede geldiğimiz hem kahvesinden içmek hemde sakızlı muhallebi den yemek nasip oldu.




Zeytinliköy de otantik cafeler mevcut biraz gezdikten sonra bize göre manzarası çok güzel olan Garaj cafe yi tercih ettik.



Cafenin işletmecisi panotois bey çok sıcak bir ev sahipliği yaptı bizlere.




















Burada dibek kahvesinin yapıldığı asırlık dibeği gördük.




Cennetin dünyada ki yansıması burası olsa gerek, manzarası bir harika  bu adada ki  köylerde  yaşayan insanların uzun bir ömür sürmesinin sırrıda bu olsa gerek. 









Acı dibek kahvesi ve sakızlı muhallebisi oldukça güzeldi..



Zeytinli köyde bulunan asırlık çamaşırhane,  çamaşır makinesinin olmadığı zamanlarda halkın topluca çamaşırlarını yıkadığı çamaşhane  şimdilerde pek kullanılmıyor tabi ki ...




EŞELEK KÖYÜ


Bu köy yeni kurulan köylerden biridir. Çanakkale Biga ilçesinin baraj altında kalmasından dolayı köylülerin buraya iskan edilmesinden oluşmuştur. Merkeze ortalama  8 km. kadar aydıncık plajına çok yakın ve genelde deniz manzaralı olduğu için evlerini köy ahalisi  sezonluk pansiyon olarakta vermektedirler. Köy halkı adaya ayak uydurmuş özellikle sebze meyve yetiştiriciliği arıcılık, hayvancılıkla ve şimdilerde pansiyonculukla uğraşmaktadırlar.
Yol boyunca küçük barakalarda halk yetiştirdikleri organik sebze ve meyveleri satıyorlar özellikle kavun ve karpuzlarının tadı enfes.  
Yengemin de baba köyü Eşelek tevafuk bu ya onlar adadan yazlık aldıktan sonra buraya taşınmış...

Adada serbest hayvancılık yapılmakta hiçbir yırtıcı hayvan olmadığı için özgür bir şekilde otlanıyor hayvanlar yani akşamları ağır benzeri yerlere dönmeden geceleri bile dağlarda kalıyorlar bu sebepten arabanızla giderken her yerde koyun ve keçileri görmeniz mümkün. Hayvanlarını üzerine yaptıkları boyalardan ayırıyor sahipleri her sürünün ayrı renk boyası var, özellikle dağlardaki kekikleri yedikleri için etleri ayrı bir lezzetli oluyor tabi .. Hayvancılığı geliştirmek için adaya canlı hayvan girişi de yasak .


CİTTASLOW SAKİN ŞEHİR  GÖKÇEADA



İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşan CittaSlow, SAKİN ŞEHİR anlamında kullanılmaktadır. Uluslararası CittaSlow ağı, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam biçimini standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food Hareketi’nden ortaya çıkmış bir kentler birliğidir. CittaSlow; küreselleşmenin yarattığı homojen mekanlardan biri olmak istemeyen, yerel kimliğini ve özelliklerini koruyarak dünya sahnesinde yer almak isteyen kasabaların ve kentlerin katıldığı uluslararası bir birliktir.

Polonya'nın Lidzbark Warminski kentinde 23 - 26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 2011 Sakin Şehirler Genel Kurulu'nda, Taraklı, Yenipazar ve Akyaka şehirleri ile birlikte Gökçeada CittaSlow uluslararası ağına dahil oldu. Gökçeada dünyanın ilk CittaSlow adası ilan edildi.



İnsanları çok samimi ve sevecen Rum ve Türk kökenli vatandaşlarımız barış içinde yaşadığı Ezan ve çan seslerinin göğe huzur içinde yükseldiği bir ada burası.
Gökçeada da konaklama sorunu da olmuyor ister otelde, ister motelde , plajlardaki bungalowlarda kalabilirsiniz, eski Rum taş evlerinden restore edilmiş butik otellerde tercihiniz olabilir yada ada sakinlerinin sezonluk kiraladıkları pansiyoları da hem fiyat açısından uygun hemde farklı bir seçenek sunuyor bizlere yada bizim gibi Reyhan Dedeniz, Aynur anneannemizin evine konuk olabilirsiniz.
Ama neyi tercih ederseniz edin mutlaka bu cennet adaya gitmenizi isterim.
Bu yazımızda paylaşmadığımız ve görmediğimiz yerleri keşfetmek için bir daha ki Gökçeada turumuzda görüşmek üzere..